Avukatlık Sınavı Ve Anayasa Mahkemesinin İptal Kararı
Cumhuriyet Halk Partisinin, 28.11.2006 günlü, 5558 sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesinin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına dair başvurusu, Anayasa mahkemesi tarafından 15.10.2009 tarihinde karara bağlandı. Buna göre; 5558 sayılı Yasa’nın; 1. maddesinin İPTALİNE, 2. ve 3. maddelerinin de 2949 sayılı Yasa’nın 29. maddesinin ikinci fıkrası gereğince İPTALİNE, Yürürlüğü durdurma istemi ise reddine dair karar verildi.
Hal böyle olunca da, uzun süredir kulislerde dolaşan Avukatlık sınavı tekrar gündeme gelmiş oldu. Bu yazımda, sadece Avukatlık sınavının kaliteyi artıramayacağını, son zamanlarda vakıf üniversitesi ve devlet üniversitesi mezunu ayrımının, özellikle hukuk alanında ne kadar gereksiz olduğunu, tüm bunlar sonucunda ideal bir hukuk sistemine ulaşılabilmesi için neler yapılması gerektiğini tartışmaya çalışacağım.
Şunu belirtmek isterim ki; Avukatlık sınavı şu anki sisteme bir çözüm değildir. Daha doğru bir ifade ile Avukatlık mesleğinin kalitesini artırmayacaktır. Şüphesiz birtakım yararları olacaktır. Öncelikle yeni bir sektör ortaya çıkacaktır. Avukatlık Sınavına Hazırlık Kursları sayesinde, dershane sektörü, bu kriz döneminde oldukça iyi nemalanacaktır. Birçok Avukat, bu dershanelerde ders vererek ek gelir elde edebileceklerdir. Ayrıca sınav, doğası gereği bir eleme olduğu için, daha az avukat çıkmasına sebep olacak ve mevcut avukatların işi daha da artacaktır. Bir başka deyişle, arz az, talep fazla olacaktır. Hukuk fakültesinden mezun olup, sınavı kazanamayanlar, hukuk mezunu ara elemanı statüsüne yerleşeceklerdir. Durumu iyi olanlar, dershanelere devam ederken, maddi durumu kötü olanlar hukuk fakültesi mezunu takip elemanı olarak Avukatlık sınavına hazırlanacaklardır. Fakat her şey aynı tas aynı hamam şeklinde, sistem tüm çarpıklığı ile devam edecektir.
Bu aşamada, günümüzde sınav ile girilen diğer hukuk mesleklerine bakalım. Doğru ya sınav kaliteyi artırmaktadır. Acaba belirli bir sınav aşamasından geçip, görevini ifa edenler ne denli başarılıdır. Örneğin; Adliyede kalem çalışanı olabilmek için sınava girmeniz gerekiyor. Hatta mülakata falan alınıyorsunuz. Yeterli görülünce atamanız yapılıyor ve ilgili kalemde çalışmaya başlıyorsunuz. Madem sınav bu kadar kaliteyi artırıyor ise neden ben Avukatlık stajımın başladığı Eylül 2008’den bu yana, elimde Avukatlık kanunu, en basit işlem olan dosya fotokopisi alırken bile kalem çalışanına stajyer Avukatın haklarını göstermek zorunda kalıyorum. Hâlbuki sınavla alınan kişinin kalitesi ortada değil midir? Fakat ben 2009/196 E. Sayılı dosyayı incelemek için isteyince, kalem çalışanı yetki belgemi sormak yerine, Avukat mısınız? Yoksa Stajyer Avukat mısınız sorusunu sorması gerekmiyor mu? Yoksa O sınavda, kalemde bulunan dosyaları kimler ne şekilde inceleyebilir, kimler dosyadan fotokopi alabilir şeklinde çoktan seçmeli bir soru sorulmuyor mu?
Bir de Hâkimlik ve Savcılık mesleğine bakalım, o da sınavla oluyor dimi? Fakat kalemlerde Yargıtay’dan dönen dosyalara bir bakın lütfen, 10 dosyanın en az 5-6 sı bozulup gelmiştir. Bir başka deyişle, bir üst norm, verilen kararı usulen ya da esasen hukuka aykırı bulmuş ki dosyayı tekrar yerel mahkemeye iade etmiştir. Fakat hiç kimse sorgulamıyor, yerel mahkeme kararlarının, neden bu denli bozulma oranının yüksek olduğuna. Sonuç olarak; takdir edersiniz ki, sokaktaki Ahmet amcam ülkemizdeki Hukuka güvenmiyor ise bu sadece Avukatlık mesleğinin kalitesizliğinden meydana gelmemektedir.
Bir başka tartışma konusu da Avukatlık mesleğinin son dönem atışması olan vakıf üniversitesi mezunu, devlet üniversitesi mezunu arasında yaşanan polemiklerdir. Zira sınav söylentileri de vakıf üniversitelerinin artması ile ortaya çıkmıştır. Aynı orta çağ Avrupası’nda ki çatışmalara benziyor. Siz şöylesiniz, biz böyleyiz! Parayla avukat mı olunur? Avukatlık mesleğinin kalitesi düşüyor.(10 yıl önce daha kaliteliydi?) Siz de hukuk mantığı yok! Özel (vakıf) üniversiteleri hukuk fakültesi açamamalıdır. Aslında bu konuda yazılacak çok şey var. Fakat bana göre bu tartışmayı yapabilmek için silahların eşit olması gerektiğini düşünüyorum. Vakıf üniversitelerin doğuşu aşağı yukarı 10 yıllık bir süreçtir. Yani 4 yıllık fakülte + 1yıl hazırlık+1 yıl da staj dersek. Bu üniversitelerden mezun bir Avukat mesleğinin daha çok başındadır. Yani sonuç olarak ortada eşit bir sayı yoktur ki sıhhatli bir karşılaştırma yapılsın. Karşılaştırmayı yapan hukukçular kimler? Devlet üniversitelerinden mezun olanlar! Ne denli objektif olabilirler sizce! Bu yüzden, ancak bundan 20-30 yıl sonra vakıf üniversitelerinden mezun kişilerin sayısının artması sonucu daha gerçekçi bir karşılaştırma yapılabileceği ve hangi üniversitenin, daha kaliteli bir eğitim verdiği anlaşılabileceği kanaatindeyim.
Gelelim asıl konumuza Avukatlık sınavına ve Hukuk sistemimize. Bu ülkedeki hukuk sisteminin düzelebilmesi ve Avukatlık Mesleğinin değer kazanabilmesi için zihniyetin değişmesiyle birlikte fakültelerin şu önlemleri alması gerekmektedir.
Hukuk komplike bir bilimdir. Bir başka deyişle; kanun maddeleri aynı olmak şartı ile somut olayın şartlarına göre farklı kararlar çıkabilmektedir. Tıp ki, Tıp biliminde olduğu gibi, örneğin; y hastalığına yakalanmış bir kişi penisilin ihtiva eden bir ilaçla iyi olabilirken, aynı hastalığa yakalanmış bir başka kişi o ilacı kullanması, ölümüne sebep olabilecektir. Buradan sizlere anlatmak istediğim, hukuk fakültelerinin 4 yılda nitelikli bir hukuk eğitimi vermesinin imkânsız olduğudur. Bu yüzden Hukuk Fakülteleri en az 7-8 yıllık olması gerekmektedir.
Bu fakültelerin vereceği eğitim, çeşitli kurumlarca (Adalet bakanlığı, Barolar, Hâkimler Savcılar Yüksek kurulu) denetlenmelidir. Bu denetim SÖZDE DEĞİL ÖZDE OLMALIDIR. İster vakıf olsun ister devlet üniversitesi olsun belirli standartlarda eğitim vermelidir. X üniversitesinde geçme notu 50, y üniversitesinde 60, f üniversitesinde 1 vize 1 final 1 bütünleme, k üniversitesinde bütünleme yok, kalırsan yaz okulunda 1,5 ay aynı dersi alıp 3.000TL para ödemek koşulu ile tekrar sınava girersin şeklindeki keyfi kurallar kaldırılmalıdır. Tüm bunlar eşitlenmeli ve ülkedeki hukuk fakültelerinin müfredatı gözden geçirilmelidir. Sonuçta, belirli periyotlarda üniversitelere haber vermeden denetim yapılmalıdır. Üniversitenin taahhüt ettiği eğitim kadrosuyla, gerçekten o dersleri verip vermediği araştırılmalıdır. Şayet verilen eğitim ve müfredat yeterli görülmez ise devlet, vakıf fark etmeden ilgili üniversitenin öğrenci alımı derhal DURDURULMALIDIR.
Fakültede ki eğitimin ilk üç yılı, temel hukuk derslerinin ve hukuk tarihinin yanında, Türkçe, Ahlak ve Yakın Tarihimizin dersleri okutulmalıdır. Çünkü bizler Osmanlı tarihini ezberledik, İnkılâp tarihini sular seller gibi öğrendik. Zira 1939 Hatayı aldık ve tarih bizim için bitmiştir. Neden 2. Dünya savaşı yeterince gösterilmedi. 1950’lilerde 1960, 1974, 1980 ve devamında bu ülkede neler oldu neden gösterilemedi bize. Neden ben yakın tarihimi televizyondaki diziler sayesinde öğrenebiliyorum? “Tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkûmdur” Atam yoksa birileri bizi yok etmeye mi çalışıyor?
Bir de Ahlak dersinden bahsettim. Bana göre, Hukuk sisteminin değiştirilmesi için olmazsa olmazdır. Sözüm meclisten dışarı lütfen kimse üzerine almasın. Fakat bu ülkede suçun en fazla işlendiği yer İcra Dairelerinin bulunduğu Adalet Sarayları değil midir? Ne kadar acı değil mi? Ülkede Adaletin sağlanmaya çalışıldığı yer de, sabahtan 09.00’dan akşam 16.30’a kadar o ülkenin kurallarını uygulamaya yetkili kılınmış kişiler tarafından, kanunlar rahatlıkla çiğnenebilmektedir. Bu durum, Hukuku ve mesleğini seven bir stajyer avukat olarak beni gerçekten derinden üzmektedir.
İlk üç yıllık temel eğitimden sonra, geri kalan dört yılda hukukun branş derslerinin yanında, staj dönemi de başlaması gerekmektedir. Yani okulun belirli günleri teorik ders belirli günleri de biraz sonra açıklayacağım şekilde pratik olarak yapılmalıdır. Gerekiyorsa, cumartesi günleri tatil olmaktan çıkartılmalıdır. Öğrenci Stajyer, adliyedeki staj döneminde, adliyede bulunan her birimde görev yapmalıdır. Adliye çalışanlarına, öğrenci stajyerleri ne şekilde eğiteceğine dair yazılar verilmelidir. Zimmet defteri nedir? Esas defter nedir? Karar defteri nedir? UYAP nedir nasıl çalışıyor? UYAP’ tan dosya nasıl sorgulanıyor? Kalemde çalışanlar iş bölümünü nasıl yapıyor? Hâkim dosyaya nasıl çalışıyor? Savcı İddianameyi nasıl hazırlıyor? Hâkim veya Savcı bir gününü adliyede nasıl geçiriyor? Tüm bunlar ve dahası dört yıl boyunca stajyer öğrenciye gösterilmelidir. Her staj senesi sonunda, “uygulama adliye sınavı” yapılmalıdır.
Fakültedeki son sene artık öğrenciye yönelmek istediği alana dair eğitim verilmelidir. Şayet Hâkim olmak istiyor ise farklı, Savcı veya Avukat olmak istiyor ise farklı bir sistemde eğitim verilmelidir. Bir başka deyişle, tercih ettiği alana yönelik dersler verilerek ihtisaslaşması sağlanmalıdır. Tüm bunların sonunda diplomasını alan hukuk fakültesi mezunu, Hâkim olmak istiyor ise farklı bir sınava, Savcı veya Avukat olmak istiyor ise farklı bir sınava girmelidir. Başarılı olunduktan sonra, 2 yıllık Stajyer Avukat, Savcı veya Hâkimlik dönemi başlamalıdır. Barolar, Avukatlarına, yanlarında stajyer olarak çalışanları ne şekilde eğitmesi gerektiğini, barolarda verilecek stajyer avukatlık derslerine, mazeretsiz katılmayan stajyer avukatın danışman avukatlarının da sorumlu olacağı belirtmelidir. Aynı şekilde, Stajyer Hâkim ve Stajyer Savcılar da, danışman Hâkim ve Savcı eşliğinde iki yıllık sıkı bir eğitimden geçmelidir. Mesleğin en ince ayrıntıları öğretilmelidir. İşte tüm bunlar sonucunda Hukuk sistemimiz ve haliyle Avukatlık mesleği gereken saygıyı ve güveni yavaş yavaş kazanacaktır.
Aksi takdirde ne yaparsanız yapın, ister vakıf üniversitelerini kapatın ister çok zorlu fakat sistemi değiştirmeyen bir sınav getirin ne Avukatlık mesleğinin kalitesi yükselir ne de hukuk sistemimize güven gelir. Sizce günü kurtarmak yerine uzun vadede, bu ülkeye faydalı olabilecek kararlar almanın zamanı gelmedi mi?
Stj. Av. F. Ünsal Özmestik
Ulus/2009