Hakimin Eşinin Aynı Davanın Savcısı Olması
Adaletin Gerekçesi Kabahatinden Büyük
Ceza Muhakemesi Kanunu ceza hukukunun yürüyüş şemasının ne şe kilde olacağını açıkça belirtmiş olmasına rağmen uygulamada hala bazı maddelerin hâkim ve savcılar tarafından görmezden gelinmesi kabul edilemeyecek bir durumdur. Bu görmezden gelinen olgulardan biri de hâkimin eşinin aynı davanın savcısı olması dolayısı ile hâkimin tarafsızlığından şüphe duyulup duyulmayacağı sorunudur.
Bu durumu düzenleyen CMK madde 24/1’dir. Hâkimin reddi sebepleri ve ret isteminde bulunabilecekler başlığı altında;
MADDE 24. – (1) Hâkimin davaya bakamayacağı hâllerde reddi istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerden dolayı da reddi istenebilir.
(2) Cumhuriyet savcısı; şüpheli, sanık veya bunların müdafii; katılan veya vekili, hâkimin reddi isteminde bulunabilirler.
(3) Bunlardan herhangi biri istediği takdirde, karar veya hükme katılacak hâkimlerin isimleri kendisine bildirilir.
Madde 24’ün 1. Fıkrasının ilk cümlesinde CMK’nın 22/1. maddesine atıf yapmaktadır. Buna göre (1) Hâkim;
a) Suçtan kendisi zarar görmüşse,
b) Sonradan kalksa bile şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlilik, vesayet veya kayyımlık ilişkisi bulunmuşsa,
c) Şüpheli, sanık veya mağdurun kan veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyundan biri ise,
d) Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlât edinme bağlantısı varsa,
e) Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında üçüncü derece dâhil kan hısımlığı varsa,
f) Evlilik sona ermiş olsa bile, şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında ikinci derece dâhil kayın hısımlığı varsa,
g) Aynı davada Cumhuriyet savcılığı, adlî kolluk görevi, şüpheli veya sanık müdafiliği veya mağdur vekilliği yapmışsa,
h) Aynı davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmişse,
Hâkimlik görevini yapamaz.
Görüldüğü üzere CMK 22/1’de hâkimin hangi hallerde davaya bakamayacağı açık ve net belirtilmiştir. Madde de yazan şartların gerçekleşmesi durumunda hâkim o davaya bakamayacaktır. Fakat CMK 24/1 biraz daha farklıdır. “Hâkimin davaya bakamayacağı hallerde reddi istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerden dolayı da reddi istenebilir” şeklindeki metni ile yoruma açıktır. Burada yoruma açık olan husus hâkimin tarafsızlığını şüpheye düşürebilecek diğer sebeplerin neler olabileceğidir. Örneğin: Uygulamada da en çok karşılaşılan problemlerden biri olan HÂKİMİN EŞİNİN AYNI DAVANIN SAVCISI olmasıdır. Bu durumun CMK 24/1’deki hâkimin tarafsızlığını şüpheye düşürecek hallerden olduğu kabul edilerek, hâkimin reddi istenebilir mi? İddia makamı ile davayı tahlil edip Türk Milleti Adına Karar veren mahkemenin bir üyesi arasında Türk Medeni kanunun ilgili hükümleri gereğince evlilik birliği olması, kafalarda soru işareti kalmasına sebep olur mu? Şüphesiz bu soruların cevapları kişiye göre değişebilecektir. Fakat kesin olan bir şey var dır ki o da Öncelikle Mahkeme üyesi hâkimler birey olarak tarafsız olmalıdır. Bir diğeri ve en önemlisi olan ise mahkemeler kurum olarak kişilerde güven verici izlenim ve görünümde olmalıdırlar. Yargıtay bir emsal kararında “..yargılanan kişilere adil yargılanma haklarının tanınmış olması için mahkeme kurulunun tarafsız, yansız ve adil olması da yeterli olmamakta, bunun böyle olduğunun yargılanan kişilerce de objektif ölçülere göre kabul edilebilir nitelikte olması gerekmektedir…” ( Prof. Dr. Bahri Öztürk; Doç. Dr Mustafa Ruhan Erdem Ceza Muhakemesi Hukuku 11. Bası 228. Sahife) Şeklinde görüş bildirmiştir.
Böyle bir durumla karşılaşıldığında CMK’ da gösterilen usule uygun Reddi Hâkim isteminde bulunabileceğiniz gibi o davanın savcısını da ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet edebilirsiniz. Peki, sonuç ne olur derseniz işte orası hukuki açıdan tam bir faciadır. Şayet hâkim kendi arzusuyla o dava için üyelikten çekilmez ise hâkimin reddi dilekçeniz veya başsavcılığa şikâyetiniz, 2802 Sayılı HSY 46/1 maddesine göre “Karı – koca, ikinci derece dâhil kan ve sıhrî hısımlar bir mahkemenin aynı dairesinde görev yapamazlar.” Gerekçesiyle red edilecektir. Çünkü Savcı o dairenin bir görevlisi değildir. Yani dairenin zabıt kâtibiyle, hâkimlerden biri arasında karı-koca, ikinci dereceye kadar kan ve sıhrî hısımlık olur ise hâkim veya kâtip görev yapamaz iken, İddia makamındaki Savcı ile Hâkim arasındaki karı-koca ilişkisi olması görevlerini yapmasında hukuki olarak bir engel teşkil etmeyecektir. Fakat HSY 46/3 maddesine göre “Bulundukları yerde kendi kusurları olmaksızın; herhangi bir nedenle hâkimlik ve savcılık mesleğinin gerekli kıldığı şeref veya tarafsızlıkla görev yapamayacakları veya bulundukları yerde kalmaları mesleğin nüfuz ve itibarını sarsacağı soruşturma veya belgelerle anlaşılanlar, isteklerine bakılmaksızın bulundukları bölge içinde başka bir yere atanırlar.” denmektedir. Buna göre hâkimin kusuru bulunmasa dahi tarafsız yargılama yapmasında şüpheye düşülecek olur ise isteğine bakılmaksızın atama yapılabilecektir.
Aslında sorun yukarıda bahsettiğim kanun maddelerinin yanlış yorumlanması veya uygulanmaması değildir. Çünkü bir hâkimin aynı davanın savcısı ile arasında evlilik birliği olması şüphe duyulmaksınız adil yargılanma ilkesine ters düşmektedir. Sonuçta verilecek karar ne olursa olsun taraflar açısından kafalarda hep aynı soru kalacaktır. Bu noktada emsal davalarda neler olmuş derseniz, üst derece mahkemelerinde görevli ya da emekli çeşitli hâkimlerin görüşlerini okuyabilirsiniz. Yaptığım araştırmalara göre genel olarak yapılan yorumlar şu şekildedir. “Anadolu’da görev yapan hâkimlerin, çoğu kez savcı eşlerinin hazırladıkları iddianameyle açılan davalara baktıklarını bu durumun ”tarafsızlığı şüpheye düşürecek bir hal” kabul edilmesi halinde eş olan savcı ve hâkimlerin görev yapmalarının imkânsızlaşacağını ve işin içinden çıkılmaz bir hale geleceğini ayrıca bu durumun ret sebebi diye ileri sürülmesinin getireceği prosedürün işlemesiyle usul ekonomisi yönünden yargının zarar göreceği” belirtilmektedir. İster istemez bu gerekçe hukuk dışı düşünmeme ve Lise’deki edebiyat hocamın anlattığı bir hikâyeyi sizinle paylaşmama sebep oldu. “İncili Çavuş Osmanlı tarihinde, sivri dili ve dilini bağışlatan keskin zekâsı ile ünlüdür. Rivayet o ki, günlerden bir gün Padişahtan özür dilemesi gerekmiş. Padişah da: – Öyle bir şey söyle ki özrün kabahatinden büyük olsun demiş! Adam düşünmüş düşünmüş Tam mabeyinden dışarı çıkılacakken Padişah dönünce arkadan kaba etine bir tokat patlatmış. Padişah sinirle dönüp napıyorsun sen münafık deyince, özür dilerim padişahım sizi Valide sultan zannettim demiş.”
Sonuç olarak adil yargılanma ilkesine ters düşen bu durumun bir an önce mahkemeler tarafından önemsenmesi gerekmektedir. Bir hâkim için o davadaki savcının eşi olması tarafsızlık hususunda kendisini etkilemeyebilir. Lakin sanık veya müşteki tarafından aynı güven verici izlenim oluşup oluşmadığı sorgulanmalıdır. Anadolu da Hâkim ve savcı evliliklerinin fazla olduğu sorunu da usul hukukunu pek ilgilendirmeyecektir. Zira bu gerekçe İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirle için de asla kabul edilemez. Çünkü büyükşehirlerde yeteri kadar hâkim ve savcı vardır. Kaldı ki hukuk sistemimiz gereği Büyükşehirler ile Anadolu arasında bir ayırım da yapamayız. Bu durumun kısa vadede tek pratik çözümü ilgili hâkimin kendi isteğiyle üyelikten çekilmesidir. Böylece Mahkeme kurum olarak rahatlayacağı gibi, hâkimin eşi, sanık veya müşteki açısından da son derece isabetli bir karar alınmış olacaktır. Aksi durumda maalesef Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Önünde Türkiye Cumhuriyetini yine zor günler beklemektedir. Çünkü Adil yargılanma ilkesinin düzenlendiği AHİS madde 6 gayet açıktır. Yasayla kurulmuş tarafsız ve bağımsız bir mahkemeden bahsetmektedir. Şimdi soruyorum size Türkiye Cumhuriyetinin Avukatı olsanız bu durumu Avrupa da ki yargıçlara nasıl izah edip, ülkenizi hukuken nasıl savunursunuz?
Stj. Av. F. Ünsal ÖZMESTİK
Çengelköy/2009